Müge Büyüktalaş, Radikal Gazetesi, Mayıs 2012

Geçen yıl 'Yıkım 2011'le ses getiren Periferi Kolektif ekibi, bu kez 'Gerçeklik Terörü' başlıklı eleştiri dozu hayli yüksek bir sergiye imza attı. 66 sanatçının çoğu bu sergi için üretilmiş işlerinin yer aldığı sergi Depo, Mars ve Asfalt Kadıköy olmak üzere üç mekâna yayılıyor.

"MÜGE BÜYÜKTALAŞ Arşivi"

Tophane’de bir Depo, o Depo’da bir sergi var. Ama bu bildiğiniz sergilerden değil. Satış yok, sponsor yok, elitizm yok, sıkıcı entelektüalizm yok. Neler mi var? İnsan mühendisleri, kentsel dönüşüm jonglörleri, ultra-mega patronlar, hava tahmini uzmanları, marka doğurganlar, cehalet için magazin , yeni emperyalizm için devrim var. ‘Gerçeklik Terörü’ başlığıyla hazırlanan sergiyi geçen sene ‘Yıkım 2011’ sergisiyle ses getiren Periferi Kolektif düzenliyor. Dünyanın farklı yerlerinden 66 sanatçının katıldığı sergiyi Alper İnce ve Rafet Arslan koordine etmiş. Sergi eşzamanlı olarak üç farklı mekânda (Depo, Mars, Asfalt Kadıköy) gerçekleşiyor.

Sanatçı birlikteliğinin ve kolektif çalışmanın zorlukları malum. Sergi koordinatörlerinin samimi ve içten tavrı sonucu egolardan arınmış herkesin tek bir dil olduğu bir çalışma ortaya çıkarılmış. Sergilenen birçok iş bu sergi için üretilmiş. Kolektifin ortak dili soruyor: “Sanat ile piyasanın, medya ve sansürün, politika ve pornografinin iç içe geçip oluşturdukları sahte gerçekliklere karşı bir varoluş mümkün mü?” Kabul etmek gerekir ki, temalı yarışma ya da konulu film yapmacıklığına düşülmesi kolay bir zeminde, oldukça ustalıklı, güçlü, samimi ve bir o kadar da eleştiri dozu yüksek bir sergi ortaya çıkarılmış. ‘Sanat sanat için midir?’, ‘Sanat muhafazakâr olur mu?’, ‘Parayı veren perdeyi açar mı?’ gibi soruların yükseldiği bir anda gelen çok iyi bir karşı cevap. Sanatçılar sermayeden, galeri ve fuarlardaki becelleşme hallerinden sıyrılıp, yan yana gelerek “Ben tek, siz hepiniz” diyor.

Sergi girişindeki güvenliği geçer geçmez merdivenlerde dev bir kravata basarak ilerliyoruz. Kravatın üzerindeki playboy tavşanları ayakların altında ezilirken soruya takılıyor gözler: ‘Siz mi takacaksınız, o mu size takacak?’. Güvenlik derken yanlış anlaşılmasın. Kurumun daimi çalışanı değil, sergi için yerleştirilmiş bir heykel çalışması. Bir de ‘yakını’ var üst katta, takım elbiseli bir koleksiyoner. Elinde purosuyla Yeşim Akdeniz’in ‘Kendini Önemseme’ isimli işine bakıyor. Kat girişinde, açılıştan kısa bir süre önce tahliye olan Ahmet Şık’ın bir fotoğrafı karşılıyor gelenleri. Birinci kata adım atar atmaz Bosch’un (beyaz eşya markası olan değil) cehennem tasvirine göndermeler de içeren ‘Muhteşem Şehir’le göz göze geliyor insan. İktidar kavramına ‘büyük’ bir vurgu yapan resim çalışması kaotik bir Ankara temsili ortaya koyuyor.

Komet’in yerleştirmesine bir oda ayrılmış. 90’lardaki tüketim alışkanlıklarını hicveden bakliyat kutularıyla, anarşik sanat başlıklı eskiden yayımlanmış bir makaleye, duvardaki maskeli üçlüye ve düşen maskelerine bakarken son noktayı bir Nişantaşı galerisinin yetenekli sanatçı aradığı sokak ilanıyla koymuş. 66 sanatçının katılımının yanı sıra Türk sanatının önemli isimlerini anmadan geçilmemiş. Geçen senelerde gerçekleşen açık arttırmalarda belirlenen en üst fiyatların sanatçı isimleriyle birlikte aktığı borsa şeritlerinden oluşan video işine bakarken insanın kulaklarında şartlanmışlığın sesi çınlıyor: Satıyorum, satıyorum, sattım!

‘Netekim’ Erdoğan!

Giriş katındaki kapının girişine göre terste kalan köşede üçlü bir video yerleştirmesi var. Üçgen biçiminde birbirleriyle konuşan video çalışmalarından iki tanesi Alfred Dong’a ait. Dong’un John F. Kennedy ve Obama’yı karşılıklı konuşturduğu iki kanallı video çalışması yan yana konumlanmış. Dong’un işine referansla Alper Kırklar’ın video çalışmasında ise bu defa Başbakan Erdoğan’ın televizyonda yayımlanan halka sesleniş konuşmalarından birinden alınmış bir kesitin tekrar eden görüntüsüne Kenan Evren’in sesi eklenmiş. “Netekim” görülmeye değer bir iş çıkmış ortaya.